Bir çok insan yaşamı boyunca baş edilmesi güç deneyimler yaşar. Bu deneyimler zaman zaman yaşamın kilit noktalarında yer alarak, sonraki olaylara da yön verirler. Özellikle de psikolojik travma düzeyinde yaşanan deneyimlerin hem olağan yaşam akışında, hem de kişilik gelişiminde önemli etkileri vardır. Bu noktada her olumsuz deneyimin travmatik olmadığını söylemekte fayda var. Travmatik deneyimler, kişinin anlamlandıramadığı, baş edemeyeceği düzeyde yoğun korku ve çaresizlik duyguları yaşadığı durumlardır. Bu tür deneyimlerin ardından kişi kendiliğinden travmatik olayın etkilerinden hızla kurtulabilir. Bazen de uzun zaman olumsuz belirti göstermeyebilir, ya da Travma Sonrası Stres Bozukluğu gibi bazı ruhsal problemler kendini gösterebilir. Travmatik bir deneyim yaşamış olmak mutlaka ruhsal bir problemin ortaya çıkacağını göstermez, ancak travmanın olumsuz etkileri tamir edilmediğinde kişinin yaşam doyumu, işlevselliği düşer; sosyal yaşamdan mesleki gelişime kadar birçok alanda bozulmalar gerçekleşebilir.
Travmatik etkiler belli başlı belirtiler ortaya çıkarabilir: Aşırı gerilim ve öfke yaşama, kolayca ürkme; ışık, ses gibi uyaranlardan kolayca rahatsız olma, uyku bozukluğu, tekrarlayan rahatsız edici rüyalar, travmatik deneyimi ya da bazı detaylarını unutma, günlük yaşamı ve sosyal ilişkileri eskisi gibi sürdürememe, mutsuzluk, umutsuzluk duyguları (çocuklarda hırçınlaşma, öfke nöbetleri), travmatik deneyimi hatırlatıcı durumlardan ısrarla kaçınma gibi belirtiler travmatik deneyimin kişide ruhsal bir bozulmaya neden olmuş olabileceğine işaret eder.
Bu tür belirtiler varsa, ya da yaşam artık eskisi gibi akmıyorsa kişi öncelikle en yakın çevresinden yardım talep etmelidir.
Travmatik olaylardan etkilenme olasılıkları üzerine birçok bilimsel araştırma yapılmıştır. Bu çalışmalarda en çok üzerinde durulan özellikler; travmatik olayın şiddeti ve sıklığı, kişinin hazır oluşu, başka psikiyatrik durumların varlığı ve sosyal destektir. Özellikle ölümcül olabilecek bir deneyim yaşamak, bunun beklenmedik bir olay olması, hali hazırda psikiyatrik bir tanıya sahip olmak veya travmatik deneyim sonrasında sosyal destek alamamak kişinin travmaya bağlı bir bozukluk gösterme olasılığını arttırmaktadır.
Öncelikle travmatik bir deneyimin ardından kişi ruhsal durumunu kontrol etmelidir. (Ya da mağdur çocuk ise bakım verenleri tarafından sürekli takip edilmelidir.) Travmaya bağlı ruhsal bozuklukların tedavisinde en etkili yöntem başkaları ile temas kurabilmek ve onlar tarafından anlaşılabilmektir. Bunun yanı sıra psikoterapi ve gerektiğinde medikal yardım alınabilir. Psikoterapi almak için illa ki şiddetli belirtiler yaşamayı beklemek gerekmez; psikoterapi ortaya çıkmış bir ruhsal travmanın iyileştirilmesi için kullanılabileceği gibi, travmatik bir deneyimin ardından herhangi bir ruhsal bozukluk gelişmemesi için önlem olarak da kullanılabilir.
Birçok travma mağduru yaşamının geri kalanı için oldukça umutsuz hisseder. Yaşanılan deneyimin şiddetine bağlı olarak, artık kendisi gibi hissedememe, yaşamından umudunu kesme en sık karşılaşılan söylemlerdir. Ancak bilimsel araştırmalar travmatik olayların ardından yaşamın mutlaka olumsuz yönde seyretmeyebileceğini, kişinin bu deneyimden daha da güçlenmiş bir şekilde faydalanabileceğini göstermektedir. Buna literatürde “travmatik büyüme” denilmektedir. Bu çalışmalar, ruhsal travmanın kişinin kaderi olmadığı, bundan sonraki yaşamının sağlıklı geçirebileceği konusunda büyük bir umut yaratmaktadır.
Özetle travmaya bağlı ruhsal bozukluklar kişinin kaderi değildir. Sonrasında yapılacak psikososyal müdahaleler ile yaşam doyumu yeniden kazanılabilir. Yeter ki kişi hayatına bir şans daha versin!
Duyuru: Dikkat Geliştirme Programı | Klinik Psikolog Merve Tekdemir
7-14 Yaş aralığında dikkat ve odaklanma becerisini geliştirmek isteyen tüm çocuklar katılabilir.
|